Gökhan Günaydın: Bu Kapasite Artışlarından Sonra Orada O Felaket Meydana Geldi.
CHP Kümelenme Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan faciaya ilişkin açıklamalarda bulundu. Günaydın, “Bu ÇED raporunu yazan firmanın ve o firmada bu raporu imzalayanların bu konuda bir sorumluluğu var mı, yok mu? Yoksa bu rapordan alıp ceplerine koydukları parayla yanlarına kâr kalmaya devam mı edecekler?” TMMOB, bu raporların tamamının doğru ve bilimsel olmadığını belirterek, bölgenin son derece tehlikeli olduğunu belirtmesine rağmen bu ÇED raporunu veren Murat Kurum, siyasi faaliyetlerini neden Erzincan İliç’te değil de İstanbul’da sürdürebiliyor? Bu rahatlamanın sebebi ne? Çünkü bu kapasite artışlarından sonra orada o felaket yaşandı. 9 işçi kardeşimizin sorumlusu o. “Murat Kurum bunu vermeyi düşünüyor mu? Bu yüzden mi uykusuz kalıyor? 10 milyon metreküplük sızıntı yığınından siyanür sorununu nasıl önleyeceksiniz?” diye sordu.
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Günaydın şunları söyledi:
“Erzincan’ın İliç ilçesinde Anagold firmasının işlettiği altın madeninde meydana gelen maden kazası yerine, 9 personelimizin bir maden cinayeti sonucu liç yığınları altında kalmasından büyük üzüntü duymaktayız. Umudumuz onlarla. Onlara mümkün olan en kısa sürede ulaşılabileceğini tekrar umuyoruz.” “Nefes alırken, sağlıklı bir şekilde hayata döndürülmeleri, ailelerine, evlerine dönmeleri için. Bu trajedi çok yönlü bir araştırmayı gerektiriyor. Çünkü yapılan faaliyetler sonrasında durum bu noktaya geldi. Bu uyarılara aldırış etmeden, tüm uyarılara rağmen, daha farklı bir şey var: Bugün madenciliği daha da serbestleştirecek, kamu yararından uzaklaştıracak ve şirket kârına daha çok odaklanacak 2/1959 sayılı bir düzenleme yapılacaktı. TBMM gündemine getirilecek. Ancak bugün bu konudaki tartışmaları geri çektiler ve başlamama kararı aldılar. Bugün Sağlık Bakanlığı’na ilişkin bir teklif Çarşamba-Perşembe günü görüşülecek. Önümüzdeki hafta bu olur mu?
“TOPLUMSAL DUYGULAR VE HASSASİYET AZALDIĞINDA, MADENCİLİĞE YÖNELİK BU LİBERAL DÜZENLEMEYİ YENİDEN GETİRMEYE ÇALIŞACAKLAR”
Ne yapacaklar diyeceğim: Kamuoyunun duyarlılığı ve hassasiyeti azaldığında madenciliğe yönelik bu liberal düzenlemeyi bir kez daha getirmeye çalışacaklar. O halde soruyu şu şekilde soralım, olur mu? Sorun hassasiyetin arttığı bu dönemde dikkatli olmak mı, yoksa Türkiye’nin taşına, toprağına, ekosistemine, doğasına, insanına, işçisine sahip çıkmak mı? Hükümeti bu alanda duyarlı olmaya çağırıyorum.
“2000’DE ÇEK CUMHURİYETİ, 2002’DE ALMANYA, 2009’DA MACARİSTAN, SİYANÜRLÜ ALTIN MADENCİLİĞİ FAALİYETLERİNİ DURDURDU”
İliç’te yaşanan altın madeni faciası neydi? Siyanürle madencilik yapılıyordu. Bugün bize şunu söyleyebilirler, dünyanın her yerinde bu böyle yapılıyor. 20 yıl önce de durum böyleydi ama 2000 yılında Romanya’daki siyanür sızıntısının Tuna Nehri’ne karışmasıyla Sırbistan ve Macaristan’ın tatlı su kaynakları neredeyse yok oldu. Yüzlerce ton su balığının hayatını kaybetmesi büyük bir çevre felaketine yol açtı. Bunun ardından 2000 yılında Çek Cumhuriyeti, 2002 yılında Almanya ve 2009 yılında Macaristan siyanürlü altın madenciliği faaliyetlerine son vermiştir. AB, 2010 yılından bu yana, AB topraklarında siyanürlü altın madenciliğinin yapılmaması yönünde bir öneride bulunmuş ve yayınlamıştır.
“TÜRKİYE’DE ÇED RAPORU, ÇED ŞİRKETİ SAHİPLERİNİ ZENGİN ETMEK DEMEKTİR. ÇÜNKÜ ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞINA SUNulan ÇED RAPORLARININ YÜZDE 99’U OLUMLU RAPORLARDIR.”
Bizim için bir şey değişti mi? Olmadı. Bu maden 2010 yılından bu yana faaliyet gösteriyor. Kanadalı bir şirket ve onun yerli ortağı var. Anagold. 2010 yılından sonra kapasite artırımı talepleri oldu mu? 2014 ve 2021 yıllarında iki kez kapasite artışlarından bahsedildi. Bu kapasite artışları sonucunda 687 hektarlık alandaki altın madenciliği 1.746 hektara çıkarıldı. Bununla ilgili ÇED raporları var mı? Türkiye’de ÇED raporu, ÇED şirketi sahiplerini zengin etmek anlamına geliyor. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilen ÇED raporlarının yüzde 99’u olumlu rapordur. Başka bir deyişle, ÇED şirketi sahiplerine belgeyi tamamlamaları için kamu kaynakları tarafından yetki veriliyor. ÇED raporunda burası hakkında ne söylendi? ‘Genellikle kayaların çok çatlak olduğu, sıvılaşmaya hazır yüzeysel toprak ve kil bulunan yerlerde heyelan riski daha fazla oluyor. Ancak çalışma alanı az miktarda yağış aldığından ve yüzeyinde bitki örtüsü az olan masif kireçtaşı ve mermer kütleleri bulunduğundan heyelan potansiyeli bulunmamaktadır.’
“BU ÇED RAPORUNU YAZAN FİRMANIN VE O ŞİRKETTE BU RAPORU İMZALAYAN KİŞİLERİN BU İŞTE SORUMLULUĞU VAR MI?”
ÇED raporunda ‘TMMOB ve bazı çevre bölgelerde heyelan olabilir’ deniyor. Süzme yığınları kayabilir. ‘Siyanürler buradan yeraltı sularına ve Fırat Nehri’ne karışabilir’ dese de, ‘Orada gözlemler yaptık. Yağış azdır. Bitki örtüsü de var. “Dolayısıyla orada heyelan olmayacak” diyor. Heyelan mı oldu? Evet. Toplamda 300 dönümden fazla alanda 10 milyon metreküpten fazla sızıntı yığını yığıldı. Peki bu ÇED raporunu yazan firmanın ve o firmada bu raporu imzalayanların bu konuda herhangi bir sorumluluğu var mı, yok mu? Yoksa bu rapordan alıp ceplerine koydukları parayla kaçmaya devam mı edecekler? Bu benim ilk sorum.
“MURAT ŞİRKETİ 9 İŞÇİ KARDEŞİMİZİN MUHASEBESİNİ Mİ AÇMAYI DÜŞÜNÜYOR? BU NEDENLE UYKUMU KAÇIYOR?”
Her ne kadar TMMOB bu raporların tamamının doğru ve bilimsel olmadığını, bölgenin son derece tehlikeli olduğunu belirtmiş olsa da, bu ÇED raporunu veren Murat Kurum neden siyasi faaliyetlerini Erzincan İliç’te değil de İstanbul’da sürdürebiliyor? Bu rahatlığın sebebi nedir? Çünkü bu kapasite artışlarından sonra orada o felaket yaşandı. Murat Kurum 9 çalışan kardeşimize hesap sormayı mı düşünüyor? Bu yüzden uykusuz kalmış gibi mi görünüyor?
“DOĞASIYLA VE İNSANIYLA TÜRKİYE’NİN YOK EDİLDİĞİ, KAZARA KURBAN OLDUĞU BİR ÜLKENİN ÇOCUKLARIYIZ”
Binali Yıldırım, ‘Bunlar bir kaç kaşıkla alınacak şeyler değil’ diyor. Bunu biz de biliyoruz, doğrudur. 10 milyon metreküp. Daha sonra Fırat ve Fırat’a giden Sabırlı Çayı’nın ortasına menfez koyuyoruz. ‘Su karışımı mümkün değildir.’ Bir membran koydular. Membranlar bunları engelleyecektir. Fırat’ın önüne menfez koydunuz. Peki siyanür içeren 10 milyon metreküp topraktan sızan siyanürün yer altı su kaynaklarına ulaşmasını nasıl engellemeyi planlıyorsunuz? Bu kapasite artışları burada verilmeseydi, burada 300 metreye varan devasa yığınlar birikip, toprak yığını yerine sel gibi vadiye akabilir miydi? Türkiye’nin doğasıyla, insanıyla yok edildiği, kazanca kurban edildiği bir ülkenin çocuklarıyız.
“TÜRKİYE’NİN ALTINI BAŞKALARI TARAFINDAN PAYLAŞILIYOR. TEK YAPACAĞIMIZ BUNUN DOĞAL AFETİNİ YAŞAMAK”
AKP altın madenciliği faaliyetlerinden gurur duyuyor. 2020 yılında 41 ton altın çıkarıldı. Şu anda 30 ton civarında bir uygulama yapılıyor. Bu altın madenciliğinin bu ülkeye bir kuruş bile faydası var mı? Memleketime gelecekler. Karadeniz’den Kaz Dağları’na, Erzincan’ın İliç’inden Bergama’ya, Uşak’a kadar Türkiye’nin her tarafını siyanürle liçleyecekler. Çıkarılan altının yüzde 98-99’unu alacaklar. Siyanür, liçi ve doğal afetler bize kalacak. Burada çok büyük bir kâr paylaşımı var. Geçmiş dönemde siyasetin durumuna göre onlara eşlik eden yabancı şirketler ve FETÖ bağlantılı şirketler ile bu dönemde onların yerine gelen iktidar yanlısı şirketler, bu yabancıların Türkiye’deki halkla ilişkiler faaliyetlerini, tanıtımlarını düzenlemektedir. Bürokrasideki izinler ve siyasetle ilişkileri. Kira birlikte paylaşılır. Türkiye’nin altınları başkaları tarafından paylaşılıyor. Bize düşen ise bunun doğal afetine katlanmak.”